6 Ocak 2017 Cuma

Giriş

Öncelikle kendimi tanıtmak isterim. Otuzlu yaşlarında bir mühendisim, yazılım geliştirmeyle uğraşıyorum. Buna karşın edebiyata sinemaya dahası insana dair olan her şeye meraklıyım. Bundan ne kastediyorum ? Benim için insanların düşleri, ve onların yüzleşmekte olduğu gerçekler, içlerine sürüklendikleri yaşam kurguları ve onları tüm bunlara iten bireysel tarihleri değerlidir. İnsani ayrıntılar, suretteki karakteristik çizgiler, doğrular, yanlışlar, yanılsamalar, bir bütün olarak değerlidir. Bir masa başında kod yazarak mesleğimi icra ederken, yaptığımız her şey insanların işlerini daha kolay bir hale sokmak amacına sahip olmasına rağmen çoğu zaman yaptıklarımızın yaşamın mekanikliğine hizmet etmesi, beni bu salt akıldan ibaret karanlık bilgisayar odasından çıkmaya, bu robotsu mesleğin bunaltısından kurtulmaya zorluyor. Yanlış anlaşılmak istemem, mesleğimi seviyorum, üretmeyi, para kazanma kaygısından bağımsız olarak üretmek benim için bir tutku. Fakat bu tek başına insanın varoluşu için yetersiz.

Yaşamımın şu raddesine kadar ciddi tutkuları olmayan, insani anlamda manasız tutkular içinde ortalama başarılarla hayat tarafından susturulmuş ruhların yitikliğiyle karşılaştım çokça. Halbuki kitaplar, romanlar içindeki kurgular, ortalama insan olarak bu hayata gelmiş kişiliklerin ölümsüz ruhani detaylarıyla dolu. Gerçek hayatta farklı mı ? Metrobüste veyahut toplu taşıma aracında pek suratsız bulduğunuz bir insanı, dış suretiyle sakladığı iç dünyasında ne büyük zenginliklerin olduğuna dair bir fikrimiz var mı ? Olmalı bence, insana dair olan her şeyin değerli olduğu düşüncesiyle o değeri keşfedecek enerjimiz olmalı. Bunun bir yolu, yaşamak, bir yolu da yaşamış olan insanların yazılarını okuyarak onlarla zamandan bağımsız bir dostluk kurmaktır. Ben bu blog'u, okuduğum romanlar, izlediğim filmler hakkında alacağım notları tutabilmek için açıyorum. Sadece bunun için değil, kendi gözlemlerimi ve hissiyatımı da burada cümlelerle resmetmek gibi bir hevesim var.

Bu benim ilk yazım olduğu için okuyucularla bir antlaşma yapmak isterim. Ben okuduğum tüm yazılarda, o yazıların yazarıyla muhatap hissettim kendimi. Eğer yazarı muhatap alamıyorsam, içimden yazılanı okumak da gelmiyor. Ben yazarı tanımak istiyorum yani, bir insan olarak, onun dile getirdiği kurgu ya da anlatmak istediği mesele üzerinden karşılıklı yüz yüze konuşmak istiyorum. Yazarın varlığına bir anlam veriyorum, yazdıkları üzerinden bir arkadaşlık, dostluk kurmaya çabalıyorum. Sadece ünlü yazarlar için geçerli de değil bu, herhangi bir yazı, herhangi bir insanın dile getirdiği ifadelerde de aynı kaygıyı taşıyorum hep. Ve bu kaygıyı iletişim dünyası içerisinde olan her insanın taşıması gerektiğine inanıyorum. Sizden ricam, dostum olmanızdır, olamayacaksanız bu satırları okuyarak hedeflenen amacı kirletmek gibi bir işgüzarlığa girişmenizi istemem. Bunu özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü yazmak ve okumak, pasif bir eylemden çok etkin bir eylemdir, insiyatif almaktır. Yaşamak da insiyatif almak ve imza atmaktır, ben uzaktan şüphe içinde insanlığı izleyen seyirci kitlelerin yokluğuyla bu dünyanın kirli bir hale geldiğinin farkında olmanızı isterim, o farkındalığın bir yol arkadaşlığı ve dostluğa vesile olması gerekir. Sorumluluk duygusudur bu, iyilik de olabilir, atalet içinde kar uykusunda ölümü bekleyen ve yalnızlıktan kader önlerine ne koyarsa kabul eden, bir çeşit planlı insan pornografisinin plastik yaşamlarında eriyip giden kişilerden olmamak bir seçimdir, okuduğunu ya da duyduğunu içselleştirip "bir saniye, ben de buradayım" demek te bir seçim, tercihtir. Dost olun, insandıklarınıza arka çıkın isterim, bu aklını kaçırmış narsist ve bencillik çağında, her geçen gün bir distopyaya dönen yaşamımızı biraz daha iyiye sürmek için bir taleptir bu.

Yakında tekrar görüşmek üzere, 
Levent